Blog yazarı arkadaşlarımızla yaptığımız röportajlarda sırada ki konuğum, Artemio Frnchi blog yazarı Fırat Selçuk. Sevgili Fırat Selçuk ile Fiorentina, Galatasaray, Frank Rijkaard, Leo Franco ve Dünya Kupası üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim. Lafı fazla uzatmadan söyleşiye geçelim. Umarım hoşunuza gider.
1- Söyleşilerin değişmez sorusuyla başlayalım. Fırat Selçuk'u bizlere tanıtır mısın ?
Marmaris'te yaşıyorum ancak Eylül 2005'ten itibaren üniversiteye başladığı için okul döneminde de İzmir'de yaşıyorum doğal olarak. Ege Üniversitesi'nde fizik bölümünde okumaktayım bir ara biteceğini ümit ederekten.. 23 yaşındayım ve kendimi bildim bileli en sevdiğim şey Galatasaray ve futbol. Sonradan bunlara Fiorentina da eklendi.. Futbol hayatımın neredeyse her gününde bir şekilde yer ediniyor, futboldan kalan zamanda müzik ve kitap en önem verdiğim iki şey.. Tabii bunların yanına yaz aylarında bıkmadan usanmadan deliler gibi yüzmek de katılabilir, Marmaris'te yaşayan biri için pek ilginç bir durum değil tabii bu..
2- Blog arşivine baktığım zaman 2007 yılından beri yazdığını gördüm. Bugüne kadar hiç sıkıldığın ve artık yazmayacağım dediğin anlar oldu mu ?
Sıkıldığım bir kaç defa oldu ancak hepsi blogun ilk 5–6 ayında. Yazıyorum ama okuduklarım takip ediliyor mu yoksa bir gelen bir daha gelmiyor mu diye kendi kendime sorguladığım oldu ancak sabır denen şey o 5–6 ayın sonrasında meyvelerini vermeye başladı. Yani ilk 5–6 aydan sonra devam eden koskoca 2 yılda sıkılmak hiç geçmedi aklımdan. Artık yazmam dediğim oldu mu diye düşünüyorum ama ya 1 ya da 2 kere oldu. Gelen tatsız bir yorum, daha doğrusu net bir hakaret yüzünden insan bir anda kapatıyorum gidiyorum diyebiliyor. Neyse ki blog konusunda destek olup daha fazla yazmam için sürekli "gazlayan" bir arkadaş çevrem olduğu için o düşünceden çabuk sıyrılmıştım o dönem.
3- Artemio Franchi'nin bu kadar başarılı olmasının ve belirli bir takipçisinin olmasının sırrı nedir ?
O sırrı blogun sahibi olarak benim bilmem pek olası gözükmüyor, bunun net cevabını okuyucu verir bence. Ben sadece tahminde bulunurum bununla ilgili. Fiorentina temelli bir blog olması ilgi çekmiş olabilir. Türkiye'de hatırı sayılır bir hayran kitlesi olan ancak o güne dek pek de bahsedilmemiş bir takımın sesi olmak ilginç geldi galiba okuyuculara.. E işin içinde Galatasaray da olunca ve bu çoğu zaman blogda Fiorentina'nın önüne geçince Fiorentina ile sınırlı kalmayıp ülkenin en büyük 3 takımından birinin taraftarına da hitap etmiş oluyorsunuz.. Muhtemelen sadece Fiorentina ile sınırlı kalsam bu kadar çok takip edilen bir blog olmazdım. Tabii belirli bir seviyeye gelip gelişim gösterirken.
4- İtalya'da bir çok popüler takım varken neden Fiorentina ?
Bu sorunun cevabını buradan okuyabilirsiniz...
5- Mor Menekşeler bu sezon lig de pek iyi gitmiyor. Hatta hiç iyi gitmiyor... Bu kötü gidişi neye bağlıyorsun. Şampiyonlar Liginde mücadele etmelerinin bu kötü gidişe etki ettiğini düşünüyor musun ?
Takım son 2-3 sezondur bir yere konsantre olurken diğer yer umursamıyor. Buna bağlıyorum genel olarak. Şampiyonlar Ligi varken ligi pek umursamıyorlar. Ligdeki 2-2'lik Inter maçını fazlasıyla hak ettiler, çok iyi oynadılar ancak Şampiyonlar Ligi'nden elenmemiş olsak Inter maçını kaybederdik yüksek ihtimalle. Fiorentina'nın tam anlamıyla maç seçen bir takım olduğunu söylemek mümkün. Ligdeki 38 maçın da aynı değerde olduğunu fark ettirmek lazım.
6- Serie A, Premier Lig ve La Liga'nın gölgesinde kalıyor. Bu iki lig Serie A'ya göre daha popüler. Sence bunun sebebi nedir ?
Daha iyi pazarlanmaları diye düşünüyorum. İtalyanlar şikeyle hile-hurdayla uğraşmaktan toparlanamadı.. İtalya'da zihniyetin ve futbolun oynandığı statların kabuk değiştirmesi şart, tıpkı bizdeki gibi.. Euro 2016'yı kazanan kendi futbol devriminde/dönüşümünde dev bir adım atacak o kesin.
7- Bu sezon Serie A şampiyonluğu için İnter ve Roma kıyasıya yarışıyor. Sence hangisi ligi şampiyon bitirir ?
Ben Inter-Roma-Milan üçlüsünden Milan olsun isterim. Üç takımı da pek sevmesem de kötülerin iyisi kontenjanından Milan'ı seçerim. İlla ki Roma-Inter ikilisi denirse de Roma alsın, en azından sarı-kırmızı onlar :)
8- Biraz Galatasaray'dan bahsedelim. Rijkaard'ın gibi dünya çapında bir teknik direktörün, takımın başında olmasını nasıl değerlendiriyorsun ?
3 sene evvel "bir gün Rijkaard Galatasaray'a gelecek" dense lafı ortaya atan kişi dâhil hiç kimse inanmazdı buna. Rüyadan da öte, tamamen imkânsızdı bu. Bugün ne rüya ne de hayal, o adam bizim başımızda. Şans mı denir fırsat mı denir bilemem ama bu adamı yeteri kadar kullanamazsak bir benzerini ne kadar ararsak arayalım bulamayız. Gönül ister ki Rijkaard burada Alex Ferguson veya Arsene Wenger olsun bizler için ama bu ülke şartlarında 3–4 seneden fazla dayanamaz bir teknik adam.
9- Bu yıl çoğu taraftar şampiyon olamasak bile Rijkaard'ın mutlaka takımın başında kalması gerektiğini savunuyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun ?
Ben de aynısını düşünüyorum. Bu sezon tek üzüldüğüm nokta Şampiyonlar Ligi'ne kalamamak olur ilk 2 dışında kalırsak. Başka bir şeye üzülmem. Çünkü ben Rijkaard imzayı attığı anda 2009/2010 sezonunu gözden çıkarmıştım çoktan.
10- Rijkaard'ın oynatmak istediği oyun için belirli bir zamana ihtiyaç var. Sence bu zaman Rijkaard'a verilirse başarılı olunur mu ?
Yeterli zaman verilecektir ki ilk sene bunun için yeterli bence. 2010/2011 sezonu ile birlikte Rijkaard ve Galatasaray istenen-beklenen kimliği ile sahada yer edecektir. Gerçi Rijkaard beklenen oyun karakterini sergiliyor da takımın buna adapte olduğunu söylemek çok güç. Şimdiki yerlileri ne kadar eğitirsek eğitelim tam olarak istediğimiz oyun yapısına adapte olamayacaklar. Tabii bunu derken Emre Çolak gibilerini kenara koymak gerek. A takımda 3–4 yıldır bulunan oyuncuların büyük çoğunluğu Rijkaard'ın isteklerine 1 değil 10 sene de geçse tam olarak adapte olamaz. Arda gibi her an gelişmeye müsait, Türkiye'nin sayılı oyuncularından birine sahip olursanız o zaman gelişim beklemelisiniz oyuncudan. Bir Barış Özbek'in ne kadar çalışılırsa çalışılsın eğitilebileceğini sanmıyorum. Mehmet Topal gibi çalışan adamlar gelişir ama onların da hakkını yememek lazım.
11- Franco transfer edildiğinde karşı çıkanlardan birisiydin. Şimdilerde haklı olduğunu görüyoruz. Bunca şeyden sonra Franco gönderilir mi ?
Bu satırları yazarken son 2 maçı Aykut'un oynadığını düşünürsek Leo Franco'dan vazgeçildiğini söylemek lazım. İmzayı atmasını geçtim bu takım için düşünülmesi bile skandaldı, biz bir de 7–8 ay forma verdik bu adama, akıl alır gibi değil. Leo Franco'nun bizim ligdeki Serdar Kulbilge, Ömer Çatkıç gibi isimlerden bir farkı olduğunu düşünmüyorum kalite ve yetenek olarak. Bizim bu bir dönem büyük takım veya milli takım görmüş kalecilerimizin cebinde AB oyuncusu statüsünü karşılayan bir ülke pasaportu olsa çok rahat Leo Franco gibi bir kariyer yaparlardı. Madrid olmazdı da Betis olurdu, daha iyisi olmazdı..
12- Blog da elimden geldiğince Bank Asya'ya değinmeye çalışıyorum. Sen bu ligi takip ediyor musun ?
4,5 senedir İzmir'deyim ama toplasam 5 tane 1. Lig maçına gitmemişimdir. İzmir'de izlediğim Galatasaray maçı sayısı Bank Asya 1. Lig maçı sayısından fazla diyeyim, durumun vahameti anlaşılsın :) Ancak basından ve internetten takip ediyorum elimden geldiğince. Tabii derinlemesine değil Süper Lig gibi, yüzeysel olarak biliyorum. Takımlardan çok oyuncu sayamam, hatta çoğu takımdan hiç sayamam.
13- Bu takım mutlaka Süper ligde olmalı dediğin bir takım var mı ?
Altay, Göztepe veya Karşıyaka derdim İzmir takımları olması gerekiyor diye düşündüğümden. Bir aksilik olmazsa Buca bunu gerçekleştirecek Altay ve Karşıyaka'nın yıllardır yapamadığını yapıp.
14- Henüz erken ama, Dünya Kupasında hangi takımı destekleyeceksin ?
İtalya'yı destekleyeceğim, bir de Avustralya'nın en azından çeyrek final görmesini dilerim. İtalya'nın sebebi malum, Fiorentina sevgim sayesinde ülkenin yeri de ayrıdır bende. En sevdiğim lig de Serie A olduğundan bu ülkenin başarısını istemem doğal karşılanmalı. Avustralya'nın ise sebebi belli: Kewell & Neill..
15- Son olarak bütün konuklarıma sorduğum soruyu sana da sormak istiyorum. Futbol-Kolik hakkında ki izlenimlerin neler. Tavsiyelerin veya önerilerin var mı ?
Açık konuşmak gerekirse daha önce haberdar değildim bu blogdan. Yeni yeni haberdar olduğum için de geçmişi hakkında pek konuşamıyorum ancak ilk göz attığımda iyi bir izlenim bıraktı. Bir blog için en önemli tavsiye devamlılık sağlanmasıdır bence, belirli bir çizgiye oturup devamlılığı sağlamak gerek. Çok iyi başlayıp, çok güzel devam edip 1 sene dolmadan kapanıp gidebilen güzel bloglar var çünkü. İnsan ziyaretçiye, gelen giden okuyucuya takılmadan, gerçekten yazmak istediği için yazdığı sürece önü açıktır, bir süre sonra kendi kitlesini oluşturması zor olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.