25 Aralık 2009 Cuma

GALATASARAY'IN İLK YARI DEĞERLENDİRMESİ

Sezon başında Teknik Direktörülüğe Rijkaard getirilerek büyük bir hamle yapılmıştı. Rijkaard, hepimizi heyecanlandırmıştı. Daha sonra oyuncu transferleri gerçekleştirildi. Savunmaya bonservis bedeli ödemen Beşiktaş'tan Gökhan Zan ve orta sahaya Bursaspor'dan Mustafa Sarp transferleri yapıldı. De Sanctis'ten boşalan kaleye Atl.Madrid'den Leo Franco alındı. Lille'de parlayan ve Lyon'un hemen kaptığı Keita transferi bizleri sevindirmişti. Sezonun belki de hepimizi çok heyecanlandıran Elano transferi geldi. Son olarak CSKA da oynayan Caner alındı ve transfere nokta koyuldu. Bu transferlerde Keita ve Elano için bonservis bedeli ödendi.

Bu müthiş transferlerle sezona başladık. İlk 6 hafta art arda galibiyetler aldık. Bu periyotta oynadığımız futbolda çok iyiydi. Sezonu erken açmanında bu galibiyet serisinde önemi büyüktü tabii... Rijkaard'ın 4-3-3 sistemini oynatmaya çalışması hepimize heyecan veriyordu. Tabi bu 4-3-3 sadece tahta üzerinde kalan rakamsal bir dizilişti. Saha içerisinde oynanan futbol hakikaten görülmeye değerdi. Bu dönemde alınan başarılı sonuçlar rakiplerin zayıf olmasına bağlanıyordu. Galatasaray'ın oynadığı futbolu görmek istemeyenlerin yorumuydu bu... Oysa Galatasaray oyunu hızlı oynayan, çabuk top çeviren ve sürekli pozisyon üreten bir takımdı.

Galibiyet serisi ile başladığımız ligde haftalar ilerledikçe, sezonu erken açmanın ilerleyen haftalarda ortaya çıkardığı form düşüklüğü baş gösterdi. İlk puan kaybını Eskişehir maçında yaşadık. Ali Sami Yen de 1-1 beraberlik aldıktan sonra Rijkaard'da eleştiriler gelmeye başladı. Her ne kadar Eskişehirspor iyi mücadele eden bir takım olsa da bu maçta ki beraberliği ben beklemiyordum açıkçası. Skor olarak bu sonuç beni memnun etmesede oynadığımız oyundan memnun kalmıştım. Galibiyeti fazlasıyla hak edecek iyi bir futbol oynamıştık. 1-0 öne geçtikten sonra kaçan çok net gol pozisyonları vardı. Onlardan 1 tanesini atabilseydik maçı kazanacaktık. Biz bir türlü golü atamayınca Eskişehirspor son dakikalarda golü attı ve ilk puan kaybımıza neden oldu. Ardından oynadığımız Ankaragücü maçından alınan 3-0'lık mağlubiyet bir anda iyi giden işlere gölge düşürmüştü. Hakikaten bu maçta kötü bir performans sergilemiştik. Bu kötü performansın baş sorumluları ise savunma oyuncularımızdı. Yaptıkları basit hatalardan sonra yenilen goller takımı iyice demoralize etmişti. Aslında bu maçtada öne geçebileceğimiz bir çok net gol pozisyonuna girdik fakat yine atamadık. Özellikle Nonda ve Baros ile net gol pozisyonlarını cömertçe harcamıştık.

Alınan bu sonuçlara rağmen Rijkaard oyun felsefesinden taviz vermedi. 9. haftada ilk yarıda ki en gollü maçımızı oynadık. Trabzonspor'u 4-3 yenmeyi başardık. Yine bu maçta savunma hataları damgasını vurmuştu. Ancak hücum oyuncuları yediğimizden fazlasını atmayı başardı. Beklediğimiz gün gelmişti. Kadıköy deplasmanındaydık. Rijkaard bütün eleştirilere rağmen oyun felsefesinden vazgeçmedi. Aslında bu maçta alınan mağlubiyeti Rijkaard'ın kadro tercihine bağlamamıştım. Çünkü Rijkaard'ın oynatmaya çalıştığı sistemi destekleyenlerdendim. Fenerbahçe mağlubiyetinden sonra Rijkaard'a eleştiriler daha da artmaya başladı.

Öyle çok eleştiriler yapıldı ki Rijkaard en sonunda Sivasspor maçında ilk kez orta sahada defansif yönleri ağırlıklı olan Barış,M.Topal ve M.Sarp üçlüsünü sahaya sürmüştü. Ancak bence Rijkaard, Keita ve Elano olmadığı için böyle bir tercih yapmıştı. O gün maçı 2-0 kazanmıştık. Sırada Diyarbakır deplasmanı vardı... Sivas karşısında kazanan kadroyu bozmamış ve aynı kadroyu bir kez daha sahaya sürmüştü. Diyarbakır maçınıda 2-1 kazandık. Ancak hem Sivas hemde Diyarbakır maçlarında oynadığımız oyun beni memnun etmemişti. Tamam rakibe pozisyon vermiyorduk ama  sezon başında ki oynamaya çalıştığımız oyunuda oynamıyorduk. Takım kazandığı için Manisa karşısında da kadroda ki oyuncu tercihlerini aynı kişilerden oluşturmuştu. Ancak bu kez hakikaten son maçlara göre daha iyi bir takım vardı sahada. Oynadığımız oyunu son haftalarda ki performansımıza göre çok beğenmiştim. Ancak sonuç yine 1-1 olmuştu. Aynı Eskişehir maçında ki gibi öne geçmiş, ardından net gol pozisyonlarını kaçırmış ve son dakiklarda golü yemiştik. Skor olarak kötü, oyun olarak iyi bir maçı daha geride bırakıyorduk. Ligin flaş takımlarından Bursa deplasmanında da düzen aynıydı. Alınan mağlubiyetin yanında oynanan kötü futbol vardı. Sezon başında oynadığımız futbolu iyice özlemiştik açıkçası. Bu mağlubiyetin ardından Rijkaard'ın sezon başında oynattığı düzeni eleştirenler, bu mağlubiyetten sonra saçma sapan yorumlarına devam ettiler.

Rijkaard beni korkutmaya başlamıştı. Açıkçası ben takımımın sezon başında ki gibi hücum oynamasını istiyordum. Rijkaard'ın oturtmaya çalıştığı oyun felsefesinden vazgeçtiğini düşünmeye başlamıştım. Yine bir futbol dahisini kendimize benzetiyorduk. Rijkaard, Rijkaard olmaktan çıkıyordu. Yine sakatlıklardan dolayı Rijkaard, İBB maçında sezon başında ki oyun felsefesine döndü. Tuhaflıklar bu maçta da devam etti. Yine oyun olarak çok iyi futbol sergilediğimiz maçta son dakikada yediğimiz gol sonucunda 1-1 berabere kaldık. Ama ben bu beraberliğe razıydım. Rijkaard kendi düşündüğü oyun felsefesinde ısrarcı olsun da, ben böyle sonuçlara razıyım. Oyun felsefesi oturduğu zaman böyle beraberlikler yaşamayacağız çünkü... Sırada Antalya deplasmanı vardı. İlk yarıda savunmamızın yaptığı garip ofsayt taktikleri yüzünden 2-0 geriye düştük. Ancak maçı 3-2 çevirmeyi başardık. Kazanmamıza rağmen oynadığımız oyun beni tatmin etmemişti. İlk yarının son haftasında Gençlerbirliğini konuk ettik. Bence sezonun en iyi futbolunu oynadık. Rijkaard'ın oturtmaya çalıştığı sistem işlemişti bu maçta. Kanatlarda oynayan Keita ve Arda sürekli geriye geldi. Orta alan rakibi önde karşıladı. Yani yavaş yavaş Rijkaard'ın kafasında ki oyun felsefesinin gereklerini yapmaya çalıştığımız bir maçtı. Tam anlamıyla becerdik mi? Hayır... Fakat en azından becermeye çalıştık.

Evet ilk yarı böyle bitti. İkinci yarı son Gençlerbirliği maçında ki oyunun üstüne koyan ve bunu her hafta yapan bir Galatasaray'ın olmasını diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.